Selamlar değerli okurlar. Buralara uğramayalı yaklaşık bir yıl oldu. Keyifle yazdığım blogum, iş hayatıma yoğunlaşmamla birlikte diğer keyifle yaptığım aktiviteler ile birlikte bir sandığa kapatıldı adeta. Yaklaşık bir yıldır ne kitap okuyabiliyorum ne de film izleyebiliyorum. Ara ara da beni rahatsız etmiyor değil bu durum fakat önüne geçemediğim bir akıntı gibi aydınlık tarafa ulaşmam engelleniyor bir şekilde. Belki de Momentos mahlaslı blog yazarı bana podcast'inde yer ayırmasa buralara uğrayacağım yoktu. Unutmuştum bile bir blogum olduğunu, geçen gün tesadüfen denk geldim de açtım blog kontrol panelini. Yanlışlıkla açmışken bir hareketlilik var mı diye bakınıp momentosun yorumunu gördüm. Yorumda momentos podcast'inde blogumu tanıtacağını söylemişti. Mutlu olmuştum ve eskisi gibi blog yazma hissine kapılmıştım. Ancak bu his çok uzun sürmedi açıkçası tekrardan unuttum kenarda yapayalnız bekleyen bir blogum olduğunu. İşte bugün tekrardan hatırladım bir blogum olduğunu ve bir şeyler yazmam gerektiğini düşündüm. Açtım yeni başlık sayfasını ve şu anda burada okuduğunuz satırları yazıyorum. Biliyorum başlık epey iç karartıcı fakat yazdıklarımda o kadar da karanlığa sürükleyecek bir temayı benimsemeyeceğim.
Hayatı pek de irdelemeden yaşıyoruz. Yapmak istediklerimizin ve bu yapmak istediklerimizin gerçekten bize mi yoksa başkasına mı ait olduğunun pek de farkında değiliz. Bu durum ise bizi kendimizden hızla uzaklaştırmakta. Örneklendirme yapmak isterim bu durum ile ilgili: İzlemiş olduğu doğal yaşam videosu izleyen bir kişi hayal edin. Bu insan doğaya uyum sağlamakta epey zorlanacak bir insan olsun. Sırf izlediği videodaki hayattan etkilendiği için kendisinin de böyle bir yaşamdan çok hoşlanacağı yanılgısına kapılıyor ve doğa hayatını kendi isteğiymiş gibi benimsiyor. Hatta bu isteği o kadar irdelemiyor ki, doğada yaşamın evdeki gibi sıcak yataktan uyanmak, ocakta kahvaltısını yapmak, televizyon karşısında film izlemek, aynı anda telefonuna dalıp gitmek olmadığını hiçbir şekilde göremiyor. Bu anlattıklarımda yanlış anlaşılma olmasın ben tabii ki doğa yaşamına her insanın bir şekilde adapte olabileceği kanısındayım fakat bu tip bir yaşantının şehir hayatında yaşamaktan kat kat rahatsız edici olduğundan çoğu insanın gözyaşları ile geçireceği günlerden ibaret olabileceğini düşünüyorum.
Lafı her zamanki gibi çok uzattım. Aslında demek istediğim şey şu: Kendimizi bulmakta çok zorlanıyoruz. Kendimizi bulmakta o kadar zorlanıyoruz ki başkasının keyif aldığı şeylerden biz de keyif alırız yanılgısına kapılıyoruz. Bakın deneme yanılma değil belki biz de keyif alırız demek yerine çok keyif alırım deyip irdelemeden geçiyoruz. Halbuki yapmak istediğimiz etkinliklerin üzerine detaylı bir şekilde tüm yönleriyle düşündüğümüz vakit anlıyoruz ki bu etkinlik gerçekten de hoşumuza gitmeyecek. Peki kendimizi bu etkinliğe sebepsizce adama sebebimiz nedir? cevap duygudaşlık. Bir etkinliği yapıp da mutlu bir insan gördüğümüz vakit beynimizin empati yönü ağır basıp o kişiyi kendimizmiş gibi görmeye çalışıyoruz ve bu son zamanlarda çok sık gördüğüm bir durum haline geldi. Dolayısıyla insanlar artık neyden hoşlanıp neyden hoşlanmadığını bilemez oldu. Kendimizden uzaklaştık değerli okurlar. Kendimizden uzaklaştığımızda ise yaşam belki de elimizden kayar oldu.
Eğer bir şeyi istiyorsanız, onu elde etmeden önce irdeleyin ve karakter süzgecinizden geçirin. Karakter süzgecinizden geçirdiğiniz vakit etkinlik daha bilinçli ve akılda kalıcı derecede mutlu bir anıya dönüşecektir.