24 Aralık 2020

Ma Rainey’s Black Bottom


Yönetmen: George C. Wolfe
Oyuncular: Chadwick Boseman, Viola Davis, 
Taylour Paige, Colman Domingo, Glynn Turman, Michael Potts
Süre: 94 dakika 
Yapım Tarihi: 25 Kasım 2020
Ülke: ABD
IMBD: 7.2/10 
Benim Puanım: 7/10

     Merhabalar değerli okurlar sizlere bu yılın nadide güzel filmlerinden birini takdim etmek istiyorum. Yani izlemeden önce bir önyargım vardı açıkçası, ama önyargım filmi izledikten sonra yıkıldı. Gayet güzel bir işe imza atmışlar.

    Bu film hali hazırda Amerika'da tiyatrolarda sık sık oynanan bir oyunun film versiyonu. Ma Rainey adındaki blues müziğin çıkışında parmağı olan ve bu işi en iyi şekilde yapan kadının çevresinde dönen olayları anlatmakta film. Dönen olaylar diyorsam yıllardan, aylardan veya günlerden bahsetmiyorum. Sadece bir günlük bir anılarını bizlerle paylaşıyorlar. Ma Rainey' black bottom şarkısının kaydı için ayrılmış bir günü konu alıyor başlıktan da anlaşılacağı üzere. film küçük bir tanıtım sonrası sanatçıların stüdyoya girmesiyle başlıyor, Ma Rainey'nin ayrılışı ile bitiyor. Siyahi halkın yaşadığı ve yaşamış olduğu sorunların üzerinde pesimist bir şekilde durmuşlar. Ama merak etmeyin klişe ile karşılaşmayacaksınız. Tiyatro oyunundan türeme olduğundan birden fazla tirat göreceksiniz filmi izlerken. Bu tabii ki tiyatro havası katıyor bir miktar ama ilk tiratı gördüğüm anda keşke dedim film tek çekim olsaydı yani Birdman, 1917 filmlerinde de gördüğümüz gibi uzun sahnelerden oluşsaydı. Gerçekten çok daha ses getirebilirdi. Keşke bu yöntemi seçselerdi, kendilerini akademide bile görebilirdik. Halen daha görme şansımız var fakat yüksek bir olasılığı yok tabii ki bunun.

19 Aralık 2020

Piyasaya Sürülecek Güzel Oyunlar #1

     Herkese merhabalar değerli okurlar. Bugünkü yazımda sizlere kendi alanımdan bir şeyler paylaşmak istedim. Ne yazık ki oyun sektörü kısa süreli, insan zihnini aptallaştıran yüzlerce oyunla kirlendi. Hyper casual adını verdiğimi tüket ve çöpe at tarzında olan oyunlar basitlikleri ve hiçbir şekilde anlamlı olmayan yapılarıyla insanların takıntılarına hitap ederek onları sadece telefon başında tutup zaman harcamasına sebep olur. O anlık, zorlanmadan yaşanan tatmin duygusundan ötürü de insanları kolayca ağlarına düşürürler. Ne yazık ki bu ağa takılan kişilerin en yoğun olan yaş grubu çocuklardır. Çocuklar hayatlarını hiçbir şey öğrenmeden boş bir ekranda şekilleri hareket ettirerek beynini öldürüyor adeta. Bu çok korkunç bir durum. Fakat benim yazılarımda asla böyle şeyler göremeyeceğinize emin olabilirsiniz çünkü benim en büyük düşmanlığım insanları robotlaştırmaya çalışan sistemleredir.

    Lütfen başlıktaki oyun kelimesini görüp de geçmeyin. Bu oyunlar barındırdığı zengin hikaye, görsel şölen ve didaktik yapısıyla çok başarılı yapımlardır. Aslında ben oyun sektörünün (sektörün tamamını değil) film sektörüyle eşit durumda olduğunu düşünüyorum. Bu yapımlar o kadar başarılı seviyelere ulaşıyor ki sizleri göz yaşlarına boğabiliyor çeşit çeşit duyguları içinizde hissettirip sizlere epey faydalı bilgiler öğretebiliyor. O yüzden yargılamadan önce bir kaç tane oyun oynayın derim. Eğer bir filmden keyif alıyorsanız, hikayeye sahip ve halk tarafından beğeni görmüş oyunları oynayabilirsiniz. Blogumda paylaştığım oyunlardan başlayabilirsiniz mesela BURAYA tıklayarak blogumda paylaşmış olduğum oyunları inceleyebilirsiniz.

    Lafı fazla uzatmadan size Piyasaya çıkacak olan yapımları göstereyim. Çıkış tarihlerini her oyunun başlığında parantez ile belirttim.


In The Valley of Gods (Çıkış Tarihi: Duyurulacak)

    Uzun zamandır beklemekte olduğum bir oyun olduğu için Bu serinin ilk tanıtılması gereken oyunu olduğunu düşünmekteyim.
    Firewatch oyunu ile büyük bir beğeni kazanmış, Valve şirketine satılmasıyla da biraz üzmüş olan Campo Santo adlı şirketin çıtayı epey yükselten oyunu. Trailer'ı izlediğimizde göze çarpan piramitler ve çöller sanırım ortamın nasıl bir yer olduğunu gösterir nitelikte. Firewatch'taki sanatsal anlayışı bozmayıp aynı şekilde bu oyunda da benzer yöntemleri kullanmışlar. Tarzlarını bozmamaları açıkçası beni sevindirdi çünkü bu şekilde devam etmek, 3A oyunlara bir meydan okumayı çağrıştırıyor benim gözümde. Hikaye konusunda herhangi bir bilgim yok fakat, güzel bir macera oyununun bizi beklediği aşikar görünüyor.
    2019 yılının son aylarında çıkması planlanan oyunun 1 yıldır çıkmamış oluşu soru işaretlerini de beraberinde getirmedi değil, umarız ki ilerleme duraklamamıştır.



ROAD 96 (Çıkış Tarihi: 2021)

    Son zamanlarda karavan alıp uzaklara gitme hayalimin de desteklemesiyle birlikte çok beğenebileceğimi düşündüğüm bir oyun oldu Road 96. Oyunu bugün fark ettim, aralık ayında ilk fragmanlarını yayınladıkları için olsa gerek. Hikaye açısından güzel bir çeşitlilik olacağını düşündüğüm bir oyun Road 96. Sanırım hikaye oyuncunun seçimlerine göre yönlenecek ve birden fazla sonu olacak.
    Hikaye olarak anladığım kadarıyla sınırı geçmek için yollara düşen bir kişinin hayatını konu alıyor. Hikaye konusundan beni tatmin edebileceğini düşünüyorum. Eğer tatmin edici bir hikaye sunarlarsa yılın en iyi çıkış yapan oyunu şirketi olabilirler. Bafta'da ödül bile kazanabilir elbette. Oynamak için can atıyorum diyebilirim çünkü çok merak ediyorum bu oyunu. Göreller ve teknikler şahane görünüyor.



Twelve Minutes (Çıkış Tarihi: 2021)

    Bu oyun, son zamanlarda pek de alışık olmadığımız kamera açısıyla karşımıza çıkıyor. Üstten görünümü olan bir kamera açısıyla yönetiyoruz tüm oyunu. Bol bol hikaye göze çarpan oyunda sanırım asıl ön planda olan tür dram/gerilim olacaktır.
    Oyun, bir adamın başından geçenleri anlatmakta. Bu adamın sıkışıp kaldığı bir zaman döngüsünde neler yaptığını oyuncuya sunuyor. Anlaşıldığı kadarıyla seçimler, hikayenin işleyişi açısında büyük önem arz etmektedir. Hikayeyi işleyiş tarzları epey hoşuma gittiği için bu seride kendilerine yer ayırdım. Umarız planlanmış olduğu zamanda çıkar diyelim.




09 Aralık 2020

Köpegim Charley ile Amerika Yollarında


 

    Herkese merhabalar değerli okurlar. Sizlere güzel bir gezi yazısı paylaşmak istiyorum. Bu gezi yazısında yaşamın getirdiği yorgunluğun etkisiyle yollara düşen John Steinbeck adlı yazarın 1960 yılında çıkmış olduğu yolculuğunu kendi ağzından anlatıyor. Çıktığı yolculukta neler yaptığını güzel ve özlü bir şekilde anlatmaya çalışmış yazar. Gereksiz bilgilerden uzak durup ilginç bulduğu ve tespit yapmaya değer olayları anlatmaya çalışmış kitap boyunca. Bu yüzden kitabı bir macera-yolculuk kategorisine koyamıyorum. Tıpkı Evliya Çelebi gibi memleketini gezip, gittiği yörenin beşeri ve fiziki özelliklerini güzel bir dille anlatmış. 
    Kitabın ilk çeyreğinde güzel bir noktaya değinmiş Steinbeck. "Bu yazdıklarımı okuduktan sonra benim gibi bir yolculuğa çıkarsanız hayal kırıklığına uğrayacaksınızdır. Çünkü her bir yolculuk farklı hisler içerir." der. Yani bir yolculuğa çıkacaksanız kendi hedefleriniz olmalı. Bu düşünceye sebep olan bir yazarla olan anısını anlatır. Gerçekten desteklediğim bir düşünce oldu bu; Çünkü insanlar empatiyi derin bir şekilde yapabilen canlılardır. Kişi bir insanın anısını dinlediğinde, kendisini de o anının içinde mutlu görür fakat ne yazık ki kişinin karakterine pek de uymayan bir anıdır o. Bu bir filmdeki kötü karakteri sevmeye benziyor bence. Gerçek hayatta nefret edebileceği bir insanı sırf film güzel işledi diye seviyor; portresinin olduğu tişörlerle geziyor ortalıkta. Halk ağzında buna özentilik diyoruz, daha doğrusu toplum özentiliği dememiz gerek. Çünkü bir fisyon reaksiyonunda olduğu gibi çok hızlı yayılan bir özentilik bu. Pek düşüncesizce hareket edip, insan toplum ne dediyse ona uyup toplum özentiliği gerçekleştirilmiş oluyor.

    Ne zaman bir şeyler anlatmaya başlasam konudan epey sapmaya başlıyorum nedense. Beynim bir yönde çalışmayı reddediyor adeta. Bir konuyu düşünürken, o konudan kopmak çok kolay olabiliyor.

    Kitap ile ilgili yorumuma tekrar dönecek olursam; kitabı okumaktan zevk alacağınızı düşünüyorum. Steinbeck, sanırım karakterinden ötürü insanlarla tanışmak için bir çabaya girmiş. İnsanların gelip oturmaları için ikna edebilmek adına karavanını güzel içkilerle doldurmuştur. Hatta kendi kendine güzel bir yöntem de geliştirmiştir insanlarla tanışmak için. Kamp için durakladığı bir yerde yakınlarda insanlar olduğunu anladığında köpeğini o insanların olduğu bölgeye doğru salar. Biraz zaman geçtikten sonra o bölgedeki insanları köpeğin yarattığı rahatsızlıktan kurtarmak için yola koyulur ve insanlarla bu şekilde konuşacak bir şey bulup tanışmış olur. Kendince geliştirdiği yöntem epey iş görüyor, aklınızda bulunsun belki kullanırsınız bu yöntemi. 

    Steinbeck yolculuğunun ilk yarısından çok keyif alıyor, her anın tadını çıkarabiliyor fakat sonrasında siyaset ve halk ilişkileri canını sıkmaya başlıyor. İster istemez bölge halkının aptalca fikirleri onu karamsarlığa itiyor bir miktar. Yolculuktan aldığı keyif bir şekilde yarılanıyor. Kendisi de diyor zaten "belli bir yere kadar geçirdiğim her an hafızamda fakat bir yerden sonraki kısımlar bulanık hatırlayamıyorum". O yüzden kitabın %90 kadarı yolculuğun ilk yarısını anlatmakta.

    Kitabın çok hoşuma gitmesine karşın ben sanırım böyle bir yolculuğa çıkmış olsam insanlarla pek de muhatap olmazdım. Steinbeck ile aramızdaki en büyük fark sanırım bu. Bu konu dışında bu tip bir yolculuğun her zaman hayallerini kurmuşumdur. Umarım sizlere de nasip olur böyle güzel ve huzurlu yolculuk. Okuduğunuz için teşekkür ederim ve iyi günler dilerim.



05 Aralık 2020

2020 ile Son Kış


     Merhaba değerli okurlar. Kış ayının temsili olan Aralık ayına 4 gün önce girmiş bulunmaktayız. Aynı zamanda 2020 ile olan dostluğumuzun sonsuza dek biteceği aydayız. Sizin oralar nasıl bilmiyorum fakat İstanbul henüz soğumadı değerli okurlar. Bir gün soğudu sanıp sıkı sıkı giyiniyorum ve dışarı çıktığımda bir bakıyorum güneş açmış ve çaresiz bedenim sıcaktan terlemeye başlamış. Bu karmaşayı pek anlayabilmiş değilim. Atmosfer adeta benimle oyun oynuyor gibi. Soğuk hava diye çıktığım yolda terliyorum ve üstüne terlediğim için de hasta oluyorum. Virüs dönemi bir nezle olmak bile insanı ürkütmeye yetiyor çünkü diğer insanlara zarar verebilecek olmak kötü hissettirebiliyor. Çok şükür nezleyi birkaç güne atlattım ve sapasağlam oldum ve başkasına da bulaştırmadım.


    Öğrencilik dönemimde Isparta'da bulundum. Oranın da havası pek değişkendi ama sevdiğim mevsim olan kış mevsimini bana doya doya yaşatıyordu. kaldığım 5 sene boyunca kış aylarında keyfim hep yerinde olmuştur oralarda. Sabahları epey zorlayıcı oluyor fakat o da gülün dikeni olsun diyelim. Karda yürümek, kara bastığımda çıkan sesleri her sene özlüyorum ve her kış ilk kar yağdığında ilk defa kara basıyormuşçasına içimi mutluluk sarıyor. İstanbul'da kış aylarında bulunamadığım için tanıdıklarımdan İstanbul'un ne halde olduğunu biliyorum. Kış aylarında İstanbul'a nadiren kar yağdığını bildiğim için, kar yağdığı zaman yasak olsa dahi sokakta yürüyüşe çıkacağım. Cezayı göze alıyorum açıkçası bunun için. Her sene beni hayata bağlayan ritüellerden birini daha es geçebileceğimi sanmıyorum. İnsanları hayata bağlayan bir sürü şey vardır, bir çoğunu hayata bağlayan ise başka insanlardı. Açıkça söylemek gerekirse benimkisi hiçbir zaman insan olmadı. Beni hayata bağlayan şey doğa ve evrende saklı, bana hayatta kalmamı söyleyen bir şeyler var adeta evrende ve bunun bir canlı olduğunu hiç sanmıyorum. Bilincimin sahip olduğu bu beden de canlı bir varlık. Dolayısıyla bu beni hayata bağlayanın doğa ve evrenden sonra bana da bağlı olduğunu söyleyebilirim. Yani hiçbir canlıya bağlı değilim yaklaşımı bir konuda yanlış oldu sanırım. Neyse biraz karmaşık oldu sanırım bu konu çok da mühim değil.

    2020 yılının son ayı için benim tavsiyem bu kötü geçmiş seneyi kötü bitirmeyin. Sevdiklerinizle zaman geçiremiyorsunuz, istediğiniz gibi seyahat edemiyorsunuz. Sizi kısıtlayan pandemi adında büyük bir güç var ortada. Bu sizin moralinizi bozmasın, bu son ayınızı kendinizi geliştirerek ve planlar yaparak geçirin. Virüs bittiğinde neler yapacağınızı düşünün ve bu yapacaklarınızla ilgili bir şeyler yapın. Yolculuk mu etmek istiyorsunuz? destinasyon belirleyin ve gideceğiniz yer ile ilgili derinlemesine araştırmalar yapın; Arkadaşlarınızla vakit geçirmek mi istiyorsunuz? Olası etkinlikleri düşünen ve şimdiden planlamaları yapmaya başlayın... Bununla ilgi bir mim bile yapılabilir. bu tip planlar insanı hayal kurmaya teşvik eder ve sizi mutlu eder. O sebepten ötürü düşünmek yapmanın yarısıdır derler; çünkü düşündüğünüz zaman o etkinlikten alacağınız keyfin bir kısmını alıyorsunuz zaten.

L. Birge Harrison - Kış Akşamında Yürüyüş

    Kış aylarına temsilen temayı da değiştirdim, arkaplanda ve yazılarda bir takım renk değişiklikleri yaptım ve daha güzel olacağını düşünerekten beğendiğim bir tema oldu. Dışarıda göremediğim kışı bloguma getirdim.

    Her birinize güzel bir aralık ayı diliyorum. Bol karlı bir aralık ayı geçmesi dileğiyle sağlıcakla kalın.

İnsanın Elinden Kayan Yaşamı

      Selamlar değerli okurlar. Buralara uğramayalı yaklaşık bir yıl oldu. Keyifle yazdığım blogum, iş hayatıma yoğunlaşmamla birlikte diğer...