30 Kasım 2020

Çocukları Yöneten Yapay Ebeveynler

  Herkese merhabalar değerli okurlar. Son zamanlarda sosyal medyada, izlediğim video ve filmlerde gördüğüm ve halka sadece bir yönden bakmaya teşvik edici yapımlar gördüm. Bu yapımların sayısı o kadar arttı ki artık insanlara ulaşmanın en büyük yaş grubu, çocukları hedef almaya başladılar. Çocukları hedef almanın ne kadar tehlikeli olduğunu sanırım benim sizlere söylememe gerek yoktur. Nörolojik olarak çocuklar, çocukken ne gördüyse hayatları boyunca gördüklerini uygularlar. Çocukluğun belli dönemleri vardır ve belli yaşa gelene kadar yönetilmiş olan bir kişinin, bireysel olarak tabularını yıkması hemen hemen imkansız bir hale gelmektedir.


    Ailesi tarafından pek de umursanmayan çocuk, onu umursadığını sandığı herhangi bir şeye sarılır. Örneğin ailesine oranla daha çok destek gördüğü bir insana karşı anne veya baba rolünü rahatlıkla yükleyebilir. Bu da demek oluyor ki artık çocuğun karakterini belirleyen süreci ebeveynler yerine anne-baba modeline sahip birey oluşturur. Dolayısıyla bir çocuğun güvenli bölgesi ve hatta huzurlu bölgesi bu kişinin daima yakınında bulunur. Şimdi bu ana-baba rolünün değişmesi senaryosuna kuş bakışı bir mesafeden bakalım: Annenin ve babanın, bir çocuğun gelecek yaşantısında olacağı kişiyi belirlediğini söylemiştim. Şimdi bu anne baba ile yer değiştirmiş olan bir başka karakterin oluştuğunu düşünün. Bu karakter çocuğun artık yeni anne baba modeli olmuştur ve artık bu karakterin davranışlarına göre geleceğini belirleyecektir. Bu karakter iyi de olsa kötü de olsa artık çocuğa sahip olmuştur ve nasıl isterse o şekilde bir insan yaratacaktır. Bunun tehlikesini anlamanız için gerçek hayattan basit bir milliyetçilik örneği vereyim. Bizler doğuştan milliyetçi doğmayız, milliyetçilik bizlere öğretilir. Bu milliyetçilik uğruna korkunç şeyler de yapabiliriz, harika şeyler de yapabiliriz. Yani bu demek oluyor çocuğun anne baba modeli olan karakter bu tip bir duyguyla yetiştirilen bir çocuğu artık kölesi haline getirebilir. Görüyor musunuz bu işin ne kadar kolay olduğunu? Bir hint atasözü der ki: "
Çocuklarınızı 6 yaşına kadar bana verin, 60 yaşına kadar sizin olsun." yani kısaca 6 yaşına kadar yapacaklarımı siz 60 senede yapamazsınız.

    Bir önceki paragrafta anlattıklarımı iyice anladıktan sonra asıl konumuz olan "yapay" ile ilgili olan kısma geri dönebiliriz. Son zamanlarda mutlaka görmüşsünüzdür hemen her çocuğun elinden düşmeyen tablet ve telefonlu manzaraları. Bu durumda olan çocukların ailelerine de bakmanızı istiyorum aynı zamanda. Bir çocuğun bu durumda olmasının ailelerinin büyük bir hatası olduğunu göreceksiniz. Ailesi çocuğuyla ilgilenmek yerine kolay bir yöntem olan ve çocuğun anında sesini kesmesine yarayan yöntem olarak telefonu çocuğun eline tutuştururlar. Bu davranışın ne kadar korkunç olduğunu anlamayan aileler için sorunu çözdüğünü düşünüp ayaklarını uzatıp rahatlamak kendilerine hak sayılıyor. Gelişim çağındaki bir bireyin anne-baba modeli olarak seçtiği, kesinlikle "aptal" olarak nitelendirebileceğim zihni boş insanlara karşı beslediği duyguları artık anne ve baba için besleyemiyorlar. Çocuk için anne ve babası sadece ona yemek veren ve barınma sağlayan yabancılar olmaya başlıyor. Youtube'da gördüğü tipler ise ona en yakın olan insanlar olmaya başlıyor. Şimdi hiç tanımadığı hatta yakından bile görmediği ve çocuğunuzun bu insanların yolundan gitmesi sizleri rahtsız etmiyor mu? Çocuğunuzu yabancı bir insanın eline vermezsiniz ama çocukların beynini bu insanların eline vermenin siz ebeveynler için hiçbir sıkıntısı yok öyle mi? Eğer normal geliyorsa lütfen yazdıklarımı tekrardan okuyun.

    Çocuklarınıza "Bu çocuk neden böyle oldu yahu?" diye kızmadan önce "Biz bu çocuğa ne yaptık?" diye kendinize sormanız gerekiyor. Çünkü o yaşta bir insan bilinçli bir şekilde hareket etmez tam anlamıyla, çevresinden gördüklerini uygulayarak hareket ederler. Yani çocuklarınız sizleri taklit etmeye çalışarak bu hayatı öğrenirler. İnsanlar gibi tüm memeliler de aynı şekilde gelişme dönemlerini sürdürürler. Avlanmayı ve iletişim kurmayı bu şekilde öğrenirler.

    Okuduğunuz için teşekkür ederim. Fikirlerinizi yorumda belirtirseniz çok sevinirim.






29 Kasım 2020

Hillbilly Elegy


Yönetmen: Ron Howard
Oyuncular: Gabriel Basso, Amy Adams, Haley Bennett
Süre: 115 dakika 
Yapım Tarihi: 11 Kasım 2020
Ülke: ABD
IMBD: 6.6/10 
Benim Puanım: 4/10

    Herkese merhabalar değerli okurlar. Bu postta sizlere bir otobiyografiden uyarlanmış bir filmden bahsedeceğim. Hillbilly Elegy, J. D. Vance adlı kişinin hayatındaki zorlukları ve ailenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalışan bir film. Ne yazık ki film yine bir netflix filmi dolayısıyla aldığı puanlardan da şişirilmiş bir film olduğunu anlamış olmalısınız.
    Aslında film için anlatacak pek de bir şey yok. Klasik kişisel gelişim kitaplarından hoşlanıyorsanız bu filmden de hoşlanabilirsiniz. Ne kadar konuyu doğru düzgün işleyememiş olsalar bile izleyici olarak filmde olan olaylar, empati duygumuzdan ötürü bizi etkileyecektir. Yani teknik anlamda biraz zorlama bir film olmuş diyebilirim.
    Filmlerde aradığım en önemli unsur kurgudur benim için. Bu unsurdan ötürü kurguda yapılan hatalar ve konunun düzgün işlenememiş oluşu epey canımı sıkıyor. Sinematografi deseniz pek de iyi diyemeyeceğim. Aslında bu tip biyografi filmlerinde sinematografinin muazzam olmasını bekleyemeyiz. Bu sebepten ötürü bu konuda filme çamur atmayacağım. Asıl çamur atılması gereken kısım kurgudur. Senaryonun işleyişi o kadar can sıkıcı noktalara geliyor ki sanki filmi oldu bittiye getirmişler hissiyatı uyandırıyor. Sanki işi yapmak istemeyen insanlara zorla iş yaptırılmış gibi geliyor. Bu yüzden filmi izleyecekseniz eğer, kurgu ile ilgili çıtayı pek de yüksek tutmamanızda fayda var.
    Film J.D.'nin çocukluğundan başlayıp mutlu ve düzenli bir hayata geçişini anlatıyor, bu süreçte yaşadığı ailevi sıkıntılara bizzat şahit oluyoruz ve dediğim gibi empati duygumuzdan ötürü film bazı noktalarda etkileyici olabiliyor. Düzgün olmayan bir aile yapısının ve bencilliğin ne gibi sorunlar doğuracağını tekrardan hatırlatır nitelikte diyebilirim. 
    Piyasaya çıkmadan önce büyük ses getireceği yönde iddiaları vardı yapımcıların ve kitabı daha önce okumuş insanların. Hatta oscar ödüllerinde yer alabileceği yönünde bir sürü film öncesi yorumlar da gördüm. Şunu dile getireyim burada: Eğer bu film akademi ödüllerine aday olursa, film sektörü çok kötü bir yere gidiyor demektir; hatta daha kötüsü, film sektörü gerçekten çok kötü bir yerdedir.

27 Kasım 2020

The Trial of the Chicago 7


Yönetmen: Aaron Sorkin
Oyuncular: Sacha Baron Cohen, Eddie Redmayne, 
Jeremy Strong, Joseph Gordon-Levitt, Yahya Abdul-Mateen II
Süre: 130 dakika 
Yapım Tarihi: 25 Eylül 2020
Ülke: ABD
IMBD: 7.9/10 
Benim Puanım: 8/10


    Yepyeni bir filmle daha karşınızdayım. Film tam olarak iki ay önce seyirciye sunuldu. Ne yazık ki bu film haklarını Netflix aldığından sinemalarda gösterime girmedi. Ben hep bu tip filmlerin sinemalarda izlenmesinden yanayım. Benim filmi biraz geç izlemiş olmamın sebebini de buna bağlıyorum ben. Netflix'i takip edemiyorum, nasıl oluyor bilmiyorum ama Netflix'i takip etmekte çok zorlanıyorum. Netflix, mobil oyun sektöründe "Hyper-Casul" olarak tabir ettiğimiz seri bir şekilde tüket ve seri bir şekilde terk et mantığıyla çalışmakta. Bu demek oluyor ki; Kullanıcının merakını uyandırabilecek olguları belirle ve ona göre içerik üret. İçerin ne olduğu önemli değil, sadece halkın rahatlıkla tüketebileceği bir şeyler olsun. Dolayısıyla bu mantıkla geliştirilen bu ürünler, kısa süreli tüketiminin ardından tamamen unutulup gidiyor. Bu konuya bir başka yazımda detaylı olarak değineceğim için kısa tutuyorum ve filme geçiyorum.



    Film 60'lı yıllarının sonu Amerika'sında geçiyor. Özgürlükçü düşüncelerin yaygınlaştığı ve hükümetin de tehlikeli gördüğü bu harekete karşı koyduğu tepkilerin olduğu zamanı anlatıyor. The Trial of the Chicago 7 filmi, Türkçe'de Şikago Yedilisi olarak anılan bir grup aktivistin yargılanma sürecine değinmiş. Bu yedi kişi, her biri farklı bölgelerden gelmiş ve farklı statülere sahip olan insanlardan oluşmaktadır.  Şikago Yedilisinin temel hedefleri arasında Vietnam Savaşını durdurmak geçmektedir. Yani hep beraber ülke çapında ses getirebilmek ve tüm dünyanın da olanlardan haberdar olabilmesini sağlamak adına Şikago'da birleşip eylemler yapmaya karar verirler. Tabii ki bu planlar yapılırken hükümetin gözü de Her bir farklı gruptan insanın toplanacağı Şikago'ya odaklanmıştır. Başarılı bir girişim olması halinde hükümete zarar verebilecek çapta bir eylem söz konusuydu. Bu yüzden güvenlik önlemleri almak yerine eylemcileri nasıl sustururuz planları yapmaya başladılar. Bu planlardan en mantıklısı olan ise eylemcileri kışkırtıp, karşı saldırıya geçmelerini sağlamaktır. Ki bunu başarırlar da, Şikago yedilisi bu planın farkında olduğundan ellerinden geldiğince eylemcileri sakinleştirmeye çalışır fakat ne fayda. Tahmin edeceğiniz gibi olaylar olur ve Şikago Yedilisinin yargılanması başlar. Yeterince bir şeyler anlattım, gerisini film izlerken öğrenmiş olursunuz zaten.

    Teknik açıdan konuşmak gerekirse film benim için epey güzel bir filmdi. Hem sevdiğim dönemi işlediği için de ayrıca sevdim filmi. Sinematografi açısından birkaç sahne dışında epey güzel iş çıkartılmış. Yönetmen ve teknikleri sıradan diyebileceğimiz teknikleri güzel bir şekilde kullanmış. Hikaye zaten güzel fakat işleyişinde birkaç sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Çünkü film giriş kısmı için ortalama bir güçte, gelişme kısmı için mükemmel bir güçte fakat sonuç kısmında epey düşük bir güç. Gelişme kısmında bu kadar yükselten bir filmin finali yükseltmeyince biraz keyif kaçırabiliyor. Onun dışında film ve oyunculuklar harika denebilir. İyi seyirler dilerim.

17 Kasım 2020

İlhamını Doğadan Alan Ressam Paul Klee

 Paul Klee, 1879 doğumlu İsviçreli bir ressamdır. Renk teorisi hakkında büyük bir bilgi birikimi olan Klee, Resimlerini çizerken adeta bu renkleri yaşıyormuşçasına kullanmıştır. Ben kendinden bahsetmeye yetecek kadar bilgiye sahip olmadığımdan sadece resimlerini sizlerle paylaşacağım. Belki sizin de ilginizi çeker ve araştırırsınız bu değerli ressamı.



İnsanın Elinden Kayan Yaşamı

      Selamlar değerli okurlar. Buralara uğramayalı yaklaşık bir yıl oldu. Keyifle yazdığım blogum, iş hayatıma yoğunlaşmamla birlikte diğer...